Sayın Patron, ARTIK ANLA 2!

Neden KİK?
8 Haziran 2010
Artık ANLA 3! Stratejik Yönetim? Nasıl Kullanmalıyız?
18 Haziran 2010
Hepsini göster

Sayın Patron, ARTIK ANLA 2!

sedatyazici_vesikalikfotoSayın Patron, ARTIK ANLA 2 !

 

Merhaba, “Sayın Patron, ARTIK ANLA” isimli ilk yazımızın devamını yazmak gelen talepler neticesinde artık farz oldu. Bu yazıyı yazan da kendi grubundaki marka ve şirketlerin patronu.

Çuvaldızını önce kendine de batırıyor ve asla yapmadığı veya uygulamadığı bir şeyi de sizinle yapın diye paylaşmıyor. Bu yazının başlığı başka ne olabilirdi ?

“Sayın Patron Artık Anlamadın mı?”

“Sağır Patron Artık Anlamadın mı?”

“Kime diyom? Patron Aga, Artık Anla Gari !”

“AR-GE yap, Sayın Patron AR-GE !”

 

İsterseniz ilk yazımızda ne vardı ? Yazılım ve yönetime olan katkısından, stratejik iş birimlerinden, müşteri segmentasyonundan, web sitesi ve e-medya kullanarak yapılacak olan dijital pazarlamadan, özel seçilmiş tecrübeli iş adamlarından alınmış özlü, destekleyici sözlerden oluşmaktaydı.

 

Bakalım bu yazıda nelerden bahsedeceğiz. Haydi Bismillah !

 

KOBİ ilerin Bilgi Teknolojilerini Kullanma Araştırması’nın (2009 sonu) sonuçlarına göre;

  • KOBİ’lerin hemen tamamında internet erişimi bulunurken %59’u e-posta kullanmıyor.
  • Dört KOBİ’den sadece birinin web sitesi var.
  • KOBİ’lerin sadece %6’sı e-ticaret altyapısına sahip.
  • KOBİ’lerin sadece %8’i teknolojiyi başarı için en önemli unsur olarak görüyor.

2023 Türkiye’sinin 500 Milyar Dolar ihracat hedefine bu KOBİ’lerle ulaşmak için çok çalışmak gerekiyor. Malum kaldı 13 yıl. Hızla gelişen ve değişen dünyamızda işletmelerin küresel rekabete karşı koyabilmeleri ve varlıklarını sürdürebilmeleri, teknolojik gelişmelerin yakından izlenmesi ve işletme alt yapılarının uygun bilgi ve teknolojilerle donatılması ile yakından ilgilidir. Bilgi ve teknolojik değişime açık olmayan işletmelerin küresel rekabete ayak uydurabilmeleri mümkün değildir, tabi böyle derdi olanlar için.

Türkiye’de istihdamın yüzde 77’sini sağlayan KOBİ’lerin, yarattıkları katma değerin yüzde 29 gibi son derece düşük bir oranda olması, en önemli nedeninin ise KOBİ’lerin teknoloji vizyonundaki eksiklikten kaynaklanmakta olduğu artık herkes tarafından dile getirilmekte.

Bilime teknolojiye ve AR-GE’ye matuf düşündürücü bir sözü de arada ekleyelim isterseniz : “İlim maluma tabidir, lakin malum ilme tabi değildir.”

Hem mevcut teknolojiyi kullanmakta yaşanan bilgisizlik veya umursamazlık, hem de AR-GE faaliyetlerindeki yetersiz çalışmalar işimizin çok, vaktimizin az olduğu gerçeğini bizlere bir kez daha fısıldamaktadır. Bakir olan pazarlar belki bizden geri olan ülkeler; örneğin Afrika ülkeleri gibi. “Ne gerek var AR-GE’ye ? O da neymiş!” diyenleri de bildiğimden ötürü şu şekilde bir nazire sergilemek gerektiğini düşünüyorum. “Afrika yeniden keşfediliyor, sen götürmezsen rakibin götürecek en yeniyi, en kaliteliyi, en teknolojik olanı, hem de senin götürdüğün fiyata. Sonrasında da ……. ”

Bu yazının bir “ana tema” sı da “Kendini Yönetmek” üzerine esasen. Aile şirketi yani patron şirketi olan Türk firmalarının sayın patronları eğer kendilerini iyi yönetebilirlerse şirketlerini de çok iyi yönetmiş olacaklar esasında. Kendini daha iyi yönetmek için sana bazı tavsiyelerim var :

§         Kendini tanı

§         Güçlü yönlerini belirle

§         Zayıf olduğun alanlardan uzak dur

§         İş yapma tarzını analiz et

§         Kişiliğini değiştirmeye çalışma ama daha güzel ahlaklı olmaya çalış

§         Kişiliğine uygun iş ortamını tespit et

§         Aşırı uzmanlaşma tuzağına düşmen

§         Düşüncenin ve hedefinin peşinden git

§         İlişkilerinde kırıcı olma

§         Fark yaratacak sonuçları hedefle

§         Kendine karşı “tarafsız” ve “acımasız” ol, ama “kendini de ödüllendir”

§         Bahane üretme

§         Mucizelere bel bağlama

§         Bir “B” hatta “C” planın da olsun

§         Geleceğe ve ortama odaklan

§         Odaklan : Az ürün çeşidine ve Hedef kitlenin segmentasyonuna odaklan

Bugünden işe başlayın : Unutmayın “insan ne biliyorsa odur”. Kendinizi çok iyi yetiştirin.

Siz patronsunuz : Şirketinizin çapı sizin çapınız kadar. İngilizceyi çok iyi konuşun ve sık-sık yurt dışı ve şehirler arası iş seyahatlerine çıkın. Ailenize vakit ayırın.

Birazda satmaktan ve satın almaktan bahsedelim. Müşterilerin satın almayı reddetmesinin nedenleri şunlardır:

§         Satıcı firmaya karşı duyulan güvensizlik,

§         Müşteride ürünü satın alabilecek paranın olmaması,

§         Ürünün ihtiyaçları tam olarak karşılayamayacağı endişesi,

§         Ürünün, değerinden çok daha yüksek bir fiyata satıldığı düşüncesi,

§         Başka alternatiflerinin daha iyi olduğunun sanılması,

§         Müşterinin ürüne gerçekten ihtiyacının olmaması,

Yukarıdakiler genel satış itirazlarıdır. Bu itirazları ya da mazeretleri de diyebiliriz, karşılama teknikleri mevcuttur. Satış itirazlarını karşılamayı bilen patronlar aynı zamanda iyi satışçıdırlar.

 

Birazda şu zor ekonomik gidişatta içimizden geçenlere bir yolculuk yapalım :

 

“Artık yeter! Bu şirketi kurduğumdan beri krizler yakamı bırakmıyor. Hadi her şeyi tekrardan toparlamaya başla, keyfini çıkaramadan, patronluğun tadına varamadan başa dön. Krizlere yönetimsel olarak değil, duygusal olarak hazırlıksız yakalanmaktan bıktım en çok. Kendimi kızgın, bezgin, hayal kırıklığına uğramış hissetmeyi hiç sevmiyorum.  Şirket yönetmek tamamen krizlerden sorunlardan ibaretmiş gibi görünüyor ve bu da kendimi çok kötü hissettiriyor.

 

Daha ne kadar böyle yaşayacağım? Ben kendi işimi böyle yaşamak için mi kurmuştum? Güya kendi işim olursa özgür olacaktım, daha çok para kazanacaktım, insanlara iş imkanı vererek ekonomiye katkıda bulunacak ve iş dünyası liderlerinden biri olarak saygı görecektim.

 

Daha MUTLU olacaktım. Bilmem kaçıncı ekonomik kriz, üstelik bu sefer küresel ve ben daha mutlu değilim. Ama sadece iki alternatifim olduğunun farkındayım: Ya bu deveyi güdeceğim, ya bu diyardan gideceğim. Her şeye rağmen ben iş sahibi olmayı seviyorum, yıllarımı verdim ve çok şey öğrendim, çok tecrübe kazandım, yeri geldi para da kazandım elbette, çok keyifli anlarım da oldu inkâr edemem. Maaşlı hayata da hiç geri dönemem. Onun için bu deveyi güdeceğim o kesin.

 

Peki, ne yapmalıyım? Bir kere en başta duygusal olarak hazırlıksız yakalanmazdım. Zaten beklediğim ve tedbir almada ustalaştığım bir şey olurdu. Kriz olmayan yılları, vaktimin kısıtlı olduğunu bilerek daha iyi değerlendirmeye odaklanırdım, nakit yönetiminde becerimi artırmaya daha fazla eğilirdim ister istemez (örneğin iyi gidişata kanıp yaptığım ekstra makine yatırımını yapmayabilirdim, onun yerine paramı koruyacak başka yatırım yapardım) ve kriz geldiğinde finansal olarak daha rahat daha güvende olurdum. Yeni pazarlar araştırmaya hem psikolojim hem de cebim daha rahatça izin verirdi. Çalışanlarıma daha soğukkanlı bir lider olarak güven aşağılayabilirdim ve zor zamanların ekip olarak bizi birbirimize daha çok kenetlemesi mümkün olurdu. Hatta hani o “krizlerden güçlenerek çıkan firmalar” kervanına bile katılabilirdik belki. 

Benim sorunum ekonomik veya içsel krizler değil, benim sorunum önceliklerimi iyi düzenleyememek. Duygusal davranarak neyin önemli olduğunu görememek, mevcut seçeneklerimi objektif olarak anlayıp etkin kararlar alamamak. İşletme yönetimine soğukkanlı, objektif, sistemsel yaklaşım. Tepkisel değil, çözüm odaklı yaklaşım. “

Yukarıdaki bir KOBİ patronunun kendi şirketleriyle ilgili kendi kendine yaptığı bir konuşmaydı. En son yine patron yönetici veya uzman her kim olursak olalım insanız ve şu aşağıdaki nasihate hepimizin ihtiyacı var.

“Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini iyi bil!

1- İhtiyarlık gelmeden, gençliğin,

2- Hastalık gelmeden, sıhhatin,

3- Fakirlik gelmeden, zenginliğin,

4- Ölüm gelmeden, hayatın,

5- Meşgul olmadan boş zamanın kıymetini bil.”

Kendinize iyi bakın.

 

Saygılarımla,

 

Sedat YAZICI

Bilgisayar Yüksek Mühendisi – Genel Müdür

YSM Yazılım Genel Müdürü

iletisim@ysmyazilim.com, (262) 341 40 04 pbx  – GSM : (533) 320 03 52

 

Paylaş